"Kaderimde tek başına kalmak vardır belki de Haruki Murakami'den kaderinin gizemini çözmek, içindeki iflah olmaz yaranın kaynağına inmek için büyük bir yolculuğa çıkan bir kahramanın romanı. Kendini "renksiz" bilen Tsukuru Tazaki'nin hikâyesi.
İşte o an, Tsukuru nihayet her şeyi kabullenmeyi başarabildi. İnsanların yürekleri arasındaki bağ yalnızca uyum üzerinden oluşmuyordu. Aksine, bir yaradan diğerine daha derin bağlar oluşuyordu. Acı acıyla, kırılganlık kırılganlıkla yürekleri birbirine bağlıyordu. Elemli çığlıklar olmadan suskunluk, kan toprağa akmadan affediş, insanın içini lime lime eden kayıplardan geçmeden kabulleniş mümkün değildi. İşte bu, gerçek uyumun kökünde var olan şeydi. (Tanıtım Bülteninden)"
Haruki Murakami'nin yarattığı 316
sayfalık bu harika masal 1 gün gibi kısa bir sürede bitti. Kitap diğer
kitaplarına nazaran daha basit bir akıcılığa sahipti. Tabi diğer kitaplarında
olduğu gibi yalnız yaşayan bir erkek başkahramanımız vardı.
Tsukuru, kitabın başında ölmek istiyor ve
kitap boyunca neden bu isteği içerisinde taşıdığını bize anlatıyor... Tsukuru,
lise yıllarında 5 kişilik bir arkadaş grubuna sahip bir genç. Hepsinin
soyadlarında bir renk adı geçiyor (kızılçam, kara ova gibi) bir tek Tsukuru
hariç bu sebeple kendini hafiften dışlanmış hissediyor. Üniversiteye
geçtiklerinde de bir tek o yaşadıkları şehir olan Nagoya'da kalmıyor ve Tokyo
Üniversitesine gidiyor. Üniversitenin 2. yılında birden bire Tsukuru
arkadaşları tarafında gruptan aforoz ediliyor. O zaman hissettiği dışlanmışlık
ve kırılganlıktan ötürü bu terk edilişinin sebebini soramıyor. Aradan 16 yıl
geçiyor Tsukuru 36 yaşında başarılı bir mühendis olarak karşımıza çıkıyor. Kız
arkadaşı sayesinde 16 yıl önce açılan yaralarının hala kapanmadığını fark ediyor,
bu yüzden arkadaşlarıyla yüzleşmeye karar veriyor. Böylece biz de Tsukuru'nun
geçmişine bir yolculuğa çıkıyoruz.
Kitabın adının Hac Yılları olması size
dinsel bir anlam gibi gelmiş olabilir fakat öyle bir anlama gelmiyor. Hac
kelimesi, batı edebiyatında daha çok geçmişle yüzleşme anlamını taşıyor. Zaten
kitapta da karakterin geçmişiyle yüzleşmesine şahit oluyoruz. Bir de kitapta
harika müzikler var. Özellikle Franz Liszt’in “Années de Pèlerinage” piyano eserinin “Le mal du pays” (Vatan
Hasreti) bölümü aslında kitabın içeriğine o kadar uyuyor ki. Tsukuru, hem
arkadaşlarıyla olan ayrılığını hem de doğduğu şehre olan özlemini bu eserde buluyor.
Eğer daha önce Murakami okumadıysanız ilk başlangıç olarak bu kitaptan
başlayabilirsiniz. ^^